Nefes Al

 ~NEFES AL! ~


-"Tedavimi sonlandırmak istiyorum doktor-" dedi gözyaşlarıyla... Düpedüz ölüme yürümekti onunkisi. Aysel hanım iki evladından birini tedavi masraflarını karşılayamadığı için, yakalandıkları hastalığa  kurban verdikten sonra iyice bocalamaya başlamıştı... Yeşil kartı kendi hastalığının masraflarını ödeyebiliyordu ama, evladı için aynı şey söylenemezdi. Günden güne eriyordu oğlu Umut gözleri önünde... Ve trafik kazasında ölen rahmetli eşi ve hastalığından dolayı da bir evladını toprağa koyduktan sonra Umut'un ölümünü izlemek öyle zor gelecektiki yüreğine... Genç doktor Tülin hanım, Aysel hanım'ın elini tuttu o an. Ve Umut'un bu hayatta en çok sevdiği şeyleri söylemesini istedi nedense. Sakinleştirmekmi istiyordu hastasını? 

Şaşırmıştı çaresiz kadın... Ne alakası vardı ki? Oğlu ölmeden, kendisi ölüme yürümek istiyordu sadece...Oğlunun ölümünü izlemek istemiyordu. Ve çok umutsuz du. Ama genç doktorun ısrarla sorduğu şeyi söyledi en sonunda... 


-"Bizim köyde çocuklar için ağaç dallarına küçük evler yaparlardı doktor hanım.Geçen yaz accık hava alsın diye güç bela bir araba tutup Umut'u köye götürdüm... Hasta yatağında ağacın üzerindeki evlerde oynayan çocukları görünce bir istediki orada olmayı.Sormayın. İçim gitti yüreğim yandı. Yavru kedileride çok severdi. Hasta olmadan önce nerde yavru bir kedi görse önce yiyecek verir, sonrada büyük bir mutlulukla severdi kediyi. Birde anasına düşkündür benim yavrum.Beni sevindirmeyi ister hep. Güzel resimlere haranlık duyduğumu bilir. Benim için resimler çizerdi. Anneler gününde bana resimler yapmak çok mutlu ederdi Umut'umu. Hepsi geride kaldı. Yakında oda ölecek. Ve ben bu acıyı yaşamak istemiyorum.Anlıyormusunu? Çok çaresizim. - "dediğinde Tülin hanım uzunzamandır tedavi ettiği ve arkadaş gibi olduğu hastasına birşeyler söyledi ... İkisininde gözleri nemlenmişti. Sonra Aysel hanım güç buldu ayaklarında. Doktor hanım'ın söyledikleri bir ilaç gibi etki etmişti sanki... Ve doğruca eve gitti hemen... Her hafta eksiksiz kontrollerine gideceğine ve her geçen gün daha iyi olmaya çalışacağına dair söz verdi kendine...


Cama koyduğu kağıdı kaldırıp, yerinde daha büyük harflerle, "Aysel Terzi Evi", yazdığında gülümsedi biran. Ama sonra oğlunun ağlama sesiyle odaya koştu... Ne olursa olsun çalışacak ve oğlunun hastahane masraflarını ödemek için para bulacaktı biran önce...Ve hiç olmadığı kadar güçlü hissetmişti kendini nedense... 


O gece birbirinden güzel çizimler yaptı. Kendini zorlayıp hafızasında canlandırdığı elbiseleri çizip, elinde olan kumaşlarla saatlerce uğraşıp üç elbise bitirmişti... Vitrin olarak kullandığı evinin sokağa bakan en büyük penceresine astı sonra  o elbiseleri. Bir dükkanı olsa belki çok daha iyi para kazanırdı ama, kira ödeyecek kadar parasıda yoktuki... Ayda iki elbise satıp pantolon paçaları yaparak zar zor geçinebiliyordu işte...Tüm bunları düşünürken asla moralini bozmadı... Sabah namazını kıldıktan sonra içtenlikle ellerini açıp dua etti sonra... 


Umut sonraki günlerde köyde gördüğü ağaçtaki evi sayıkladı durdu hasta yattığı yatağında. Aysel hanım ise hem oğluyla ilgilenip, hemde olanca dikkatini işine verdi o günlerde. Yapabildiği en güzel elbiseleri dikecek, ve çarşı pazar gezip satacaktı. Evinde terzilik yapmayla, çarşı pazar gezip birkaç elbise satmayla Umut'un hastahane masraflarını ödemeyeceği ise okadar belliydiki oysa... 


Hiç moralini bozmadı. Ve her hafta daha güçlü bir şekilde gitti hastahaneye. Doktor Tülin özenle muayenesini yaparken, son durumları soruyor, biryandan da içten içe Aysel hanıma ve hasta oğluna  yapacağı sürprizi düşünüyordu.Gözü yaşlı anneyi bir kez olsun mutlu görmeyi okadar istiyorduki... Oğlunun hastahane masrafları çok pahalıydı. Ödeyemezdi ama, en azından bir şekilde mutlu edebilirdi anne oğulu... 


Aysel hanım hayata daha sıkı bağlanıyordu oğlu için. Ve doktor Tülin'in söylediği cümleyi hiç aklından çıkarmıyordu... Hergün yeni ve eskisinden daha güzel elbiseler çizip, dikerek asmaya başladı evinin camına. Komşuları tarafından ise kapış kapış alınmaya başlamıştı yeni ve güzel elbiseleri. Hayata bağlandıkça, daha güzel hayaller kurdu. Ve daha güzel elbiseler dikti Aysel hanım... 


Bir sabah evinin kapısı çalındı. Ve çok şık giyimli bir bayan girdi içeriye. Terzilik bir işi olduğunu düşündü. Belliki müşteriydi. Elbiselerin tümünü görmek istediğini söyledi bayan. Vitrindekileri öyle beğenmiştiki... Aysel hanım şık giyimli bayana elindeki artık kumaşlarla yaptığı elbiseleri gösterdikçe, kadın şaşırıyor, bir sonraki elbiseye daha bir merakla bakıyordu... Ve en sonunda şaşkın gözlerle, 

-"Biliyormusunuz Aysel hanım? Şu üst taraftaki anayolda"Aycell Moda Evi"var. Ben o adrese geldim.Sokağı karıştırıp sordum birine. Sanırım adresi yanşış anlamış. Sizin müşteriniz olacakki beni buraya yönlendirdi. Ben yatırımcıyım.Ve giyim fabrikalarıma yetenekli modacılar arıyorum. Şu ALLAH'ın işine bakın ki, tam terzi dükkanınızı görüp yanlış adres deyip geri dönecekken, vitrindeki o güzel elbiseleri gördüm.Birçık modacıdan güzel elbiseler diktiğinizi biliyormusunuz?Artık ve eski kumaşlardan yaptığınız o güzel elbiselere hayran oldum. Ben sizinle çalışmak istiyorum-"deyip, elini uzattığında, yüreği titremişti Aysel hanım'ın. Kadının elini sıkarken gözlerinden yaşlar süzülmüştü istemsizce yanaklarına... 


Hiçbirzaman hayalini kuramayacağı kadar bir maaşla fabrikanın elbise tasarımcısı olarak işe başladı sonraki gün. Ve birbirinden güzel modeller sundu fabrikanın patronuna... 


İlk maaşını aldığında oğlu Umut'u imkanları en iyi olan hastahaneye yatırmıştı hemen . Ve Umut annesinin ilgisi ve yapılan eksiksiz tedavilerle günden güne sağlığına kavuşmaya başlamıştı. Tam bir sene sonra, bir zamanlar bir deri bir kemik kalan Umut, yirmi iki kilo almış, sağlığına kavuşmuş bir çocuk olarak çıkmıştı hastahaneden... 


Ve yeni taşındıkları lüks eve geldiklerinde ise kapının altına atılmış bir zarf bulmuştu Aysel hanım. Doktor Tülin hanımdandı Zarfı bırakan. Ve uzun zamandır kendisine ulaşmaya çalıştığını anlatıyordu mektubunda. Eski komşularından bu adrese ulaştığını ve Cumartesi günü, Aysel hanım ve oğlu Umut'u Sultanpınar köyüne davet ettiğini söylüyordu... 


Cumartesi günü Sultanpınar köyüne doğru yola çıktılar. Neden böyle bir davet aldığını merak ediyordu Aysel hanım . Köyün girişinde karşılamıştı onu doktor Tülin hanım. Ve anne oğulu sağlıklı gördüğünde okadar sevinmiştiki. Bir çırpıda başına gelenleri anlattı sonra Aysel hanım nemli gözlerle... Sonra hep birlikte bir yeşillik alana gittiler... Doktor Tülin hanım, eliyle bir ağacı işaret etti o an Umut'a. Ağacın üzerindeki çocuklar için yapılmış kulübeyi gördüğünde sevincinden deliye dönmüştü çocuk... Doktor ablasına sarıldı. Yanaklarını öptü defalarca sevincinden. Doktor Tülin ise Umut'un kulağına eğilip, 

-"Bu arsa bana babamdan kaldı Umut.Arsa bana ait ama o ağaç ve ev ise senindir artık. Ve bir sürprizim daha var sana. Evin içinde çok seveceğin küçük yavru bir kedi ve annene resimler çizmen için boya kalemleri ve birçok tual var-" dediğinde, Umut sevincinden deliye dönmüş bir halde olanca hızıyla koşup gitmişti ağaç evin merdivenine...


O an Aysel hanım, doktor Tülin'e sarıldı gözyaşlarıyla. Ve şöyle dedi...


-" O gün ben ölmek isterken. Tedavimi sonlandır doktor. Yaşamak istemiyorum. Umut'un da ölümünü görmek derk


en, nefes al demiştin.Nefes al!... Çünkü nefes aldığımız sürece umut hep vardır. Ve oğlun Umut sen nefes alırsan ayakta kalacaktır... Haklıydın doktor hanım... Bu sözle bağlandım hayata tekrar... Ve umutlarım yeşerdi sayende-"


O an sevinç içinde ağaç evde oynayan Umut'a odaklandılar. Umut'un ağaç evin balkonunda yaptığı şirinliklere bakarlarken bu defa ikisininde gözlerinde sevinç gözyaşları iniyordu yanaklarına damla damla...


Sakın olumsuzlarda umutsuzluğa kapılmayın. Yaşadığımız sürece umut hep vardır. Umut denilen şey inancımızla kapımızı elbet çalacaktır...


#Yazar #Suat #Özge

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milattan önce 4 bin yılında yaşayan Sümer Medeniyetinden elde edilen...

İĶİ KEKLİK TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ

İlk robot ve otomat sistemlerini tasarlayan bilim insanı: ''El-Cezeri" Çılgın Otomatçı: El-Cezeri