Mısır’ın Hediyesi: İskenderiye Feneri

Mısır’ın Hediyesi: İskenderiye Feneri
Mısır’ın insanlığa sunduğu armağanlardan biri olan İskenderiye Feneri, dünya üzerindeki gelmiş geçmiş en büyük fener olması sebebiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Ayrıca antik çağda inşa edilen Dünya Harikaları arasında, günlük hayatta işlevsel olarak kullanılabilen tek eser olduğu için de ciddi bir öneme sahip…
Gelin detayları birlikte inceleyelim.
Tarihin gördüğü en heybetli hükümdarların başında gelen Makedonya Kralı Büyük İskender; aynı zamanda Mısır’daki “İskenderiye” şehrinin kurucusu ve isim babasıdır. Onun M.Ö. 323 yılında gerçekleşen ölümünden sonra Mısır halkının giriştiği ticari faaliyetlerin artması sonucu devasa bir deniz fenerine ihtiyaç duyulacaktı. İskender’in komutanlarından olan I. Ptolemaios döneminde inşa edilmeye başlanan fener, yapımı uzun sürdüğü için ancak onun oğlu II. Ptolemaios Philadelphus zamanında tamamlanabildi (M.Ö. 285-246). Mimar Knidoslu Sostratus’un ortaya çıkardığı muhteşem işçiliğin ardından; koruyucu tanrılara, I. Ptolemaios’a ve karısı Berenice’e adandı.
Günümüzde 40 katlı bir binaya eşit olacak şekilde tasarlanan fenerin yüksekliği yaklaşık 135 metreye ulaşıyordu. Dışı tamamen beyaz mermerle kaplıydı ve 3 kattan oluşmaktaydı. En tepede ise tunçtan yapılan dev bir ayna bulunuyordu. Bu ayna, 70 kilometre uzaklıktan görülebilme özelliğine sahip olduğu için limana giriş çıkış yapan gemilere fazlasıyla kolaylık sağlıyor, hatta efsanelere göre yansıttığı güneş ışığı sayesinde düşman gemilerini bile yakabiliyordu. Fenerin ilk inşa edildiği zamanlarda aynanın yukarısında bir Poseidon (Deniz Tanrısı) heykelinin de yer aldığı biliniyor.
Pharos Adası’na inşa edilen İskenderiye Feneri’nin tepesinde geceleri ateş yakılır, gündüzleri ise güneş ışığından faydalanılırdı. Bu sayede gece gündüz ayırt etmeksizin yardımcı olunurdu denizcilere. Ateşin yakılacağı kısımda kullanılacak olan odunlar da bir düzenek sayesinde rahatlıkla taşınabiliyordu. Fakat bu güzelliğin üst kısmı maalesef ki M.S. 955’te gerçekleşen sarsıcı ve büyük bir deprem sonucu yıkıldı. Başkentin Kahire’ye taşınmasından sonra fenerden geriye kalan bölümün bakımı ihmal edildi ve kazayla kırılan dev aynanın yerine yenisi yapılamadı. 1302 yılına gelindiğinde ise gövde bölümü de tamamen koparak denizin dibini boyladı. 1480’de Memlük Devleti’nin Sultanı Kayıtbay tarafından son yıkıntıların üzerine bir kale inşa edilmesi emredilecek ve fenerin kalıntıları bu kalenin yapımında kullanılacaktı. Takvimler 1500 yılını gösterdiğinde İskenderiye Feneri tam anlamıyla yok olmuştu.
Bölgede amatör bir şekilde dalış yapan dalgıçların 8 metre aşağıda rastladığı devasa mermer parçaları, çok uzun süre ciddiye alınmayarak göz ardı edildi. Fakat 1962 yılında arkeologlar eşliğinde sürdürülen dalışlar sonucunda burada adeta bir hazinenin gizli olduğu fark edilecek ve İskenderiye Feneri’ne ait olduğu anlaşılan kalıntılar, Mısır Hükümeti tarafından koruma altına alınacaktı. 1968 yılında yine Mısır Hükümeti’nin talebi doğrultusunda UNESCO da alanda bir inceleme başlattı. Araştırma Honor Frost adındaki ünlü bir İngiliz arkeolog önderliğinde gerçekleştirildi. Frost’un İskenderiye’deki görevi sadece birkaç gün sürse de arkeolog kısa süre içerisinde antik fenerin kalıntılarının bu alanda olduğunu onayladı.
Günümüzde fenerin şekli ile ilgili bilgileri, Rönesans döneminden kalan rekonstrüksiyon çizimler sayesinde öğreniyoruz. Bu çizimler, sonradan yapılan fenerler için önemli bir kaynak teşkil ederek ciddi manada rehberlik sağlıyorlar.
.
Büşra Bulut

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜNYA'YI KURTARAN ÇOCUK~

Dil Gelişimi ve İlgili Kuramlar

Atatürk, Mayıs 1935'te Amerikalı gazeteci Gladys Baker'a verdiği bir röportajda